|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
take a moment (for something/to do something) f.
|
(bir şey için) bir dakika ayırmak |
|
That may be our problem rather than yours, but could we just take a moment to clarify?
Bu sizin değil de bizim sorunumuz olabilir ama bir dakikanızı ayırıp açıklığa kavuşturabilir miyiz?
More Sentences
|
Phrasals |
|
2 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) çabalamak |
|
We must do all we can and continue to strive to eliminate all such tragedies.
Elimizden geleni yapmalı ve bu tür trajedileri ortadan kaldırmak için çabalamaya devam etmeliyiz.
More Sentences
|
3 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) çaba göstermek |
|
We must do all we can and continue to strive to eliminate all such tragedies.
Elimizden geleni yapmalı ve bu tür trajedileri ortadan kaldırmak için çaba göstermeye devam etmeliyiz.
More Sentences
|
4 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) çaba sarf etmek |
|
The Belgian Presidency is striving to maintain the intensive pace of negotiations.
Belçika Dönem Başkanlığı müzakerelerin yoğun temposunu sürdürmek için çaba sarf ediyor.
More Sentences
|
5 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) gayret etmek |
|
Since happiness doesn't exist, we have to strive to be happy without it.
Mutluluk mevcut olmadığı için, onsuz mutlu olmaya gayret etmeliyiz.
More Sentences
|
6 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) amaçlamak |
|
The second railway package, like the first, aims to create a common internal market in rail transport.
İkinci demiryolu paketi de birincisi gibi demiryolu taşımacılığında ortak bir iç pazar yaratmayı amaçlıyor.
More Sentences
|
7 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) amaçlamak |
|
The second railway package, like the first, aims to create a common internal market in rail transport.
İkinci demiryolu paketi de birincisi gibi demiryolu taşımacılığında ortak bir iç pazar yaratmayı amaçlıyor.
More Sentences
|
8 |
Öbek Fiiller |
arrange for (someone to do something) f.
|
(bir şey yapması için birini) ayarlamak |
|
It is also complicated to arrange for students' families to move.
Öğrencilerin ailelerinin taşınmasını ayarlamak da karmaşıktır.
More Sentences
|
9 |
Öbek Fiiller |
compel (someone) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
I was compelled to leave school.
Ben okulu terk etmek zorunda bırakıldım.
More Sentences
|
10 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
More Sentences
|
Phrases |
|
11 |
İfadeler |
it takes two (to do something) expr.
|
(kavga etmek/anlaşmak) iki kişi gerektirir |
|
It takes two to tango.
Tango yapmak iki kişi gerektirir.
More Sentences
|
General |
|
12 |
Genel |
the right way do (something) i.
|
yol yöntem |
|
13 |
Genel |
the right way do (something) i.
|
yol yordam |
|
14 |
Genel |
the right way to do (something) i.
|
yol erkan |
|
15 |
Genel |
strain every nerve (to do something) f.
|
şartlarını zorlamak |
|
16 |
Genel |
have something to do with f.
|
alakası olmak |
|
17 |
Genel |
do something sloppily and hastily f.
|
aceleye getirmek |
|
18 |
Genel |
be anxious for someone to do something f.
|
birinin bir şeyi yapmasını çok istemek |
|
|
19 |
Genel |
do something behind someone's back f.
|
arkadan iş çevirmek |
|
20 |
Genel |
show someone the way to do something f.
|
birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek |
|
21 |
Genel |
be unable to bring oneself (to do something) f.
|
nefsine yedirememek |
|
22 |
Genel |
do something behind someone's back f.
|
arkasından iş çevirmek |
|
23 |
Genel |
do something treacherous f.
|
çıyanlık etmek |
|
24 |
Genel |
do something mad f.
|
delişmenlik etmek |
|
25 |
Genel |
be loath to do something f.
|
bir şeyi yapmayı hiç istememek |
|
26 |
Genel |
do something forbidden f.
|
kaçamak yapmak |
|
27 |
Genel |
be disposed to do something f.
|
istekli olmak |
|
28 |
Genel |
do something wrong f.
|
kabahat işlemek |
|
29 |
Genel |
position oneself to do something f.
|
zemin hazırlamak (bir şey yapabilmek için) |
|
30 |
Genel |
be unable to do something f.
|
acze düşmek |
|
31 |
Genel |
disdain to do something f.
|
bir şey yapmaya tenezzül etmemek |
|
32 |
Genel |
do something in secret f.
|
bir şeyi gizlice yapmak |
|
33 |
Genel |
do something in a haphazard way f.
|
ezbere hareket etmek |
|
34 |
Genel |
have something to do with f.
|
ilgisi olmak |
|
35 |
Genel |
set oneself to do something f.
|
koyulmak |
|
36 |
Genel |
be unqualified to do something f.
|
bir şeyi yapmak için gereken niteliklere sahip olmamak |
|
37 |
Genel |
do something with feeling f.
|
bir şeyi duyarak yapmak |
|
38 |
Genel |
do something the right way f.
|
bir şeyi usulüne göre yapmak |
|
|
39 |
Genel |
be pleased to do something f.
|
bir şeyi memnuniyetle yapmak |
|
40 |
Genel |
find a way to (do something) f.
|
çare aramak |
|
41 |
Genel |
make a vow to do something f.
|
bir şey yapmaya ant içmek |
|
42 |
Genel |
egg somebody on to do something f.
|
dolduruşa getirmek |
|
43 |
Genel |
force somebody to do something f.
|
gırtlağına basmak |
|
44 |
Genel |
be obliged to do something f.
|
bir şeyi yapmaya mecbur olmak |
|
45 |
Genel |
be obliged to do something f.
|
mahkum olmak |
|
46 |
Genel |
have something to do with f.
|
ilişkisi olmak |
|
47 |
Genel |
do something secretly f.
|
saman altından su yürütmek |
|
48 |
Genel |
look for a way to do something f.
|
bir şeyin çaresine bakmak |
|
49 |
Genel |
do something mischievous f.
|
hınzırlık etmek |
|
50 |
Genel |
take the trouble to do something f.
|
zahmet edip bir şey yapmak |
|
51 |
Genel |
do something unbeknown to someone f.
|
birinin haberi olmadan bir şey yapmak |
|
52 |
Genel |
do something hastily f.
|
aceleye boğmak |
|
53 |
Genel |
prevail on somebody to do something f.
|
razı etmek |
|
54 |
Genel |
be loath to do something f.
|
bir şeyi yapmaktan çekinmek |
|
55 |
Genel |
be disposed to do something f.
|
hevesli olmak |
|
56 |
Genel |
find a way to do something f.
|
bir şeye çare bulmak |
|
57 |
Genel |
do something devilish f.
|
şeytanlık etmek |
|
58 |
Genel |
have the face to do something f.
|
yüzü tutmak |
|
59 |
Genel |
do something the hard way f.
|
daha kolay bir çözüm varken bir şeyi zor bir şekilde yapmak |
|
60 |
Genel |
be unable to do something f.
|
aciz olmak |
|
61 |
Genel |
do something in a hurry f.
|
aceleye getirmek |
|
62 |
Genel |
do something stupid f.
|
nane yemek |
|
63 |
Genel |
do something behind one's back f.
|
birinden gizli yapmak |
|
64 |
Genel |
be hard put to do something f.
|
akla karayı seçmek |
|
65 |
Genel |
presume to do something f.
|
kalkışmak |
|
66 |
Genel |
not to fail to do something f.
|
geri kalmamak |
|
67 |
Genel |
have no business to do something f.
|
hakkı olmamak |
|
68 |
Genel |
have sudden wish to do something f.
|
aklına esmek |
|
69 |
Genel |
presume to do something f.
|
cüret etmek |
|
70 |
Genel |
give (someone) a chance (to do something) f.
|
meydan vermek |
|
71 |
Genel |
start out to do something f.
|
belirli bir amaç güderek yola çıkmak |
|
72 |
Genel |
find time to do something f.
|
eli değmek |
|
73 |
Genel |
be tempted (by somebody and do something stupid) f.
|
aklına uymak |
|
74 |
Genel |
make do with something f.
|
ile idare etmek |
|
75 |
Genel |
do something in a haphazard way f.
|
ezbere iş görmek |
|
76 |
Genel |
not feel the need (to do something) f.
|
gerek duymamak |
|
77 |
Genel |
not feel the need (to do something) f.
|
gerek görmemek |
|
78 |
Genel |
do something all over again f.
|
baştan almak (işi/konuyu) |
|
|
79 |
Genel |
do something tricky f.
|
dolap çevirmek |
|
80 |
Genel |
find the time do (something) f.
|
eli ermek |
|
81 |
Genel |
find the time do (something) f.
|
eli değmek |
|
82 |
Genel |
find the time do (something) f.
|
eli erişmek |
|
83 |
Genel |
get ready to do something f.
|
kolları sıvamak |
|
84 |
Genel |
give (someone) a chance do something f.
|
meydana bırakmak |
|
85 |
Genel |
give (someone) a chance (do something) f.
|
meydan vermek |
|
86 |
Genel |
find an opportunity do something f.
|
meydanı boş bulmak |
|
87 |
Genel |
leave someone no choice but do something f.
|
zorunda bırakmak |
|
88 |
Genel |
not give (someone) a chance (do something) f.
|
meydan vermemek |
|
89 |
Genel |
determine (to do something) f.
|
azmetmek |
|
90 |
Genel |
learn how to do something f.
|
bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek |
|
91 |
Genel |
fall over oneself to do something f.
|
birşeyi yapmakta çok istekli olmak |
|
92 |
Genel |
force (someone) to (do something) f.
|
mecbur bırakmak |
|
93 |
Genel |
oblige (someone) to (do something) f.
|
mecbur bırakmak |
|
94 |
Genel |
make it possible (for somebody) to do something f.
|
zemin sunmak |
|
95 |
Genel |
find the way to do (something) f.
|
yolunu bulmak |
|
96 |
Genel |
do (something) wrong (to someone) f.
|
yamuk yapmak |
|
97 |
Genel |
have (someone) do (something) f.
|
yaptırmak |
|
98 |
Genel |
do (something) easily and skillfully f.
|
parmağının ucuyla çevirmek |
|
99 |
Genel |
do something with meticulous care f.
|
titizlik göstermek |
|
100 |
Genel |
do modifications on something f.
|
üzerinde değişiklik yapmak |
|
101 |
Genel |
do something cheekily f.
|
yüzsüzlük yapmak |
|
102 |
Genel |
take the trouble to do something f.
|
zahmete katlanmak |
|
103 |
Genel |
make someone do something f.
|
birisine bir şey yaptırmak |
|
104 |
Genel |
have someone do something f.
|
birisine bir şey yaptırmak |
|
105 |
Genel |
do something well-timed f.
|
isabet etmek |
|
106 |
Genel |
position oneself to do something f.
|
-e uygun pozisyona girmek |
|
107 |
Genel |
not to have anything to do with something f.
|
uzaktan yakından ilgisi olmamak |
|
108 |
Genel |
do something for the first time f.
|
bir şeyi ilk kez yapmak |
|
109 |
Genel |
do something for someone's sake f.
|
birinin hatırına yapmak |
|
110 |
Genel |
do something for someone's sake f.
|
birisinin hatırına yapmak |
|
111 |
Genel |
oblige someone to do (something) f.
|
mecbur kılmak |
|
112 |
Genel |
oblige someone to do (something) f.
|
mecbur bırakmak |
|
113 |
Genel |
ask someone to do something f.
|
birinden rica etmek |
|
114 |
Genel |
ask for someone to do something f.
|
birinden rica etmek |
|
115 |
Genel |
ask for someone to do something f.
|
birinden ricada bulunmak |
|
116 |
Genel |
ask someone to do something f.
|
birinden ricada bulunmak |
|
117 |
Genel |
request someone to do something f.
|
birinden ricada bulunmak |
|
118 |
Genel |
request someone to do something f.
|
birinden rica etmek |
|
119 |
Genel |
live to do something f.
|
bir amaç uğruna yaşamak |
|
120 |
Genel |
have nothing to do with something f.
|
birşeyle ilgisi olmamak |
|
121 |
Genel |
do something funny f.
|
komik veya eğlenceli bir şey yapmak |
|
122 |
Genel |
make so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak |
|
123 |
Genel |
make so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmaya) cesareti olmak |
|
124 |
Genel |
be so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmaya) cesareti olmak |
|
125 |
Genel |
be the last person (to do something) f.
|
(bir şeyi yapacak) son kişi olmak |
|
126 |
Genel |
be so bold as to do something f.
|
(bir şeyi yapmak için) cesaretini toplamak |
|
127 |
Genel |
do one better (than somebody/something) f.
|
daha iyisini yapmak |
|
128 |
Genel |
drive someone to do something f.
|
birisini bir şey yapmaya itmek |
|
129 |
Genel |
drive someone to do something f.
|
birisini bir şeye yapmaya zorlamak |
|
130 |
Genel |
empower someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için yetki vermek |
|
131 |
Genel |
enable someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için olanak tanımak/imkan sağlamak |
|
132 |
Genel |
encourage someone to do something f.
|
birini bir şey yapması konusunda cesaretlendirmek |
|
133 |
Genel |
do something horrible f.
|
korkunç bir şeyler yapmak |
|
134 |
Genel |
do something bad f.
|
kötü bir şeyler yapmak |
|
135 |
Genel |
do something terrible f.
|
korkunç bir şeyler yapmak |
|
136 |
Genel |
entreat someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için yalvarmak |
|
137 |
Genel |
take the first step to do something f.
|
(bir şeyleri yapmak için) ilk adımı atmak |
|
138 |
Genel |
do something reluctantly f.
|
ayak sürümek |
|
139 |
Genel |
hurry up and do something f.
|
hemen/çabuk olup bir şeyler yapmak |
|
140 |
Genel |
lead someone to do something f.
|
birine bir şey yaptırmak/yapmasına neden olmak |
|
141 |
Genel |
do something on purpose f.
|
bir şeyi bilerek yapmak |
|
142 |
Genel |
had sooner do something f.
|
(yapmayı) tercih etmek |
|
143 |
Genel |
had rather do something f.
|
(yapmayı) tercih etmek |
|
144 |
Genel |
refuse to do something f.
|
bir şeyi yapmayı reddetmek |
|
145 |
Genel |
ask someone to do something f.
|
birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek |
|
146 |
Genel |
decide to do something f.
|
bir şeyi yapmaya karar vermek |
|
147 |
Genel |
try to do something f.
|
bir şeyler yapmaya çalışmak |
|
148 |
Genel |
convince someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ikna etmek |
|
149 |
Genel |
get out and do something f.
|
dışarı çıkıp bir şeyler yapmak |
|
150 |
Genel |
take a moment (for something/to do something) f.
|
(bir şey için) bir dakikasını ayırmak |
|
151 |
Genel |
do something out of desperation f.
|
çaresizlikten yapmak |
|
152 |
Genel |
have yet to (do something) f.
|
henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem |
|
153 |
Genel |
find enough courage (to do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) kendinde yeterli cesareti bulmak |
|
154 |
Genel |
bring oneself to do something f.
|
bir şeyi yapmak için cesaret bulmak |
|
155 |
Genel |
stop to do something f.
|
bir şeyi yapmak için durmak |
|
156 |
Genel |
stop to do something f.
|
durup bir şeyi yapmak |
|
157 |
Genel |
allow somebody to do something f.
|
birinin bir şey yapmasına izin vermek |
|
158 |
Genel |
do something creative f.
|
yaratıcı bir şeyler yapmak |
|
159 |
Genel |
encourage someone to do something f.
|
birini bir konuda/alanda cesaretlendirmek |
|
160 |
Genel |
be careful not to (do something) f.
|
(bir şey yapmamaya) dikkat etmek |
|
161 |
Genel |
be careful not to (do something) f.
|
(bir şey yapmamaya) özen göstermek |
|
162 |
Genel |
do something for charity f.
|
hayır için bir şey yapmak |
|
163 |
Genel |
apt to do something s.
|
mütemayil |
|
164 |
Genel |
apt to do something s.
|
meyyal |
|
165 |
Genel |
qualified (to do something) s.
|
uygun nitelikte |
|
166 |
Genel |
scheduled to do something s.
|
programlanmış |
|
167 |
Genel |
scheduled to do something s.
|
(olması/gerçekleşmesi) planlanmış |
|
168 |
Genel |
slated to do something s.
|
(olması/gerçekleşmesi) planlanmış |
|
169 |
Genel |
do (something) easily and skillfully zf.
|
parmağının ucunda |
|
Phrasals |
|
170 |
Öbek Fiiller |
admire to (do something) f.
|
(bir şeyi) yapmayı çok istemek |
|
171 |
Öbek Fiiller |
admire to (do something) f.
|
(bir şeyi) seve seve yapmak |
|
172 |
Öbek Fiiller |
do away with something f.
|
bir şeyden kurtulmak |
|
173 |
Öbek Fiiller |
entice someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ayartmak |
|
174 |
Öbek Fiiller |
be/get ready (to do something) f.
|
bir şey yapmaya hazırlanmak |
|
175 |
Öbek Fiiller |
do away with something f.
|
başından savmak |
|
176 |
Öbek Fiiller |
entice someone to do something f.
|
birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak |
|
177 |
Öbek Fiiller |
tempt someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ayartmak |
|
178 |
Öbek Fiiller |
force someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya zorlamak |
|
179 |
Öbek Fiiller |
urge someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya zorlamak |
|
180 |
Öbek Fiiller |
incumbent upon someone to do something f.
|
bir şeyi (yapma/söyleme) görevi düşmek |
|
181 |
Öbek Fiiller |
request someone to do something f.
|
birinden bir şey yapmasını istemek/rica etmek |
|
182 |
Öbek Fiiller |
neglect to do something f.
|
bir şeyi yapmayı unutmak/ihmal etmek |
|
183 |
Öbek Fiiller |
instigate someone to do something f.
|
birini bir şeyi yapması için kışkırtmak |
|
184 |
Öbek Fiiller |
tempt someone to do something f.
|
birini bir şey yapması için kışkırtmak/ayartmak |
|
185 |
Öbek Fiiller |
incumbent upon someone to do something f.
|
bir şeyi yapma/söyleme zorunluluğu duymak |
|
186 |
Öbek Fiiller |
motion for someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için elle işaret etmek |
|
187 |
Öbek Fiiller |
forget to do something f.
|
bir şeyi yapmayı unutmak |
|
188 |
Öbek Fiiller |
push someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya zorlamak |
|
189 |
Öbek Fiiller |
do away with something f.
|
defetmek |
|
190 |
Öbek Fiiller |
slated to do something f.
|
programlanmış |
|
191 |
Öbek Fiiller |
be allowed to do something f.
|
(bir şeyleri yapmak için) izin verilmek/izni olmak |
|
192 |
Öbek Fiiller |
deign to do something f.
|
(bir şeyi yapmaya) tenezzül etmek |
|
193 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birinin bir şeyi yapmasına izin vermek |
|
194 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birine bir yetki vermek |
|
195 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birini yetkilendirmek |
|
196 |
Öbek Fiiller |
entitle someone to do something f.
|
birine bir şey yapma hakkını vermek |
|
197 |
Öbek Fiiller |
entitle someone to do something f.
|
birinin bir şeyi yapmasına olanak tanımak |
|
198 |
Öbek Fiiller |
entitle someone to do something f.
|
birine geçiş izni vermek/tanımak |
|
199 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
bir şey yapmaya razı etmek |
|
200 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
bir şey yapmaya zorlamak |
|
201 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
bir şey yapmaya ikna etmek |
|
202 |
Öbek Fiiller |
coax (someone or something) to (do something) f.
|
(bir kişiyi ya da bir hayvanı bir şey) yapmaya ikna etmek ya da zorlamak |
|
203 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) yetkisini (birine) vermek |
|
204 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmada birini) yetkilendirmek |
|
205 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmada birini) yetkili kılmak |
|
206 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(birine) güç vermek |
|
207 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(birine) güç kazandırmak |
|
208 |
Öbek Fiiller |
empower (someone) to (do something) f.
|
(birini) güçlendirmek |
|
209 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çabalamak |
|
210 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çaba harcamak |
|
211 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çaba göstermek |
|
212 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya gayret etmek |
|
213 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya uğraşmak |
|
214 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya uğraş vermek |
|
215 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya çalışmak |
|
216 |
Öbek Fiiller |
endeavor to (do something) f.
|
(bir şey) yapmaya emek vermek |
|
217 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapması) hükmünü vermek |
|
218 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) emretmek |
|
219 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) buyurmak |
|
220 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
221 |
Öbek Fiiller |
enjoin to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) istemek |
|
222 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapması) hükmünü vermek |
|
223 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) emretmek |
|
224 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) buyurmak |
|
225 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
226 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
227 |
Öbek Fiiller |
enjoin someone to do something f.
|
(bir şey yapmasını) istemek |
|
228 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
229 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
230 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğüt vermek |
|
231 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğütlemek |
|
232 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) uyarmak |
|
233 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek |
|
234 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek |
|
235 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tavsiye etmek |
|
236 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaret vermek |
|
237 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek |
|
238 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) teşvik etmek |
|
239 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) önermek |
|
240 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak |
|
241 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
|
242 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) değer olmak |
|
243 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) kazançlı olmak |
|
244 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) karlı olmak |
|
245 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) karşılığını vermek/ödemek |
|
246 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) yararlı olmak |
|
247 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) avantaj sağlamak |
|
248 |
Öbek Fiiller |
pay to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) para vermek |
|
249 |
Öbek Fiiller |
strive to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak için) didinmek |
|
250 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması için) mahkemeye çağırmak |
|
251 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(bir şey yapması için birine) mahkeme celbi göndermek |
|
252 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(bir şey yapması için birine) çağrı belgesi göndermek |
|
253 |
Öbek Fiiller |
subpoena (someone or something) to (do something) f.
|
(bir şey yapması için birine) çağrı kağıdı göndermek |
|
254 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
255 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
256 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak |
|
257 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) niyetinde olmak |
|
258 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) gayesinde olmak |
|
259 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) planlamak |
|
260 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) istemek |
|
261 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) niyetinde olmak |
|
262 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) gayesinde olmak |
|
263 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) planlamak |
|
264 |
Öbek Fiiller |
aim to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) istemek |
|
265 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için göbeği çatlamak |
|
266 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için büyük çaba sarf etmek |
|
267 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için kendini paralamak |
|
268 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için canını dişine takmak |
|
269 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için eşek gibi çalışmak |
|
270 |
Öbek Fiiller |
break (one's) back to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için kıçını yırtmak |
|
271 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(birinin/kendinin bir şey yapmasına) neden olmak |
|
272 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(birini/kendini bir şey yapmaya) yöneltmek |
|
273 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(birini/kendini bir şey yapmaya) teşvik etmek |
|
274 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için cesaretini toplamak |
|
275 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) cesaretini bulmak |
|
276 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) azmini bulmak |
|
277 |
Öbek Fiiller |
bring (someone or oneself) to (do something) f.
|
(bir şey yapma) azmine/cesaretine erişmek |
|
278 |
Öbek Fiiller |
bring someone to do something f.
|
birinin bir şey yapmasına neden olmak |
|
279 |
Öbek Fiiller |
bring someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya yöneltmek |
|
280 |
Öbek Fiiller |
bring someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya teşvik etmek |
|
281 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) çağırmak |
|
282 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) davet etmek |
|
283 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birinin bir şey yapmasını) istemek |
|
284 |
Öbek Fiiller |
call upon someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapması için) seçmek |
|
285 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) çağırmak |
|
286 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) davet etmek |
|
287 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birinin bir şey yapmasını) istemek |
|
288 |
Öbek Fiiller |
call on someone (to do something) f.
|
(birini bir şey yapması için) seçmek |
|
289 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya ikna etmek |
|
290 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birini bir şey yapmaya razı etmek |
|
291 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birini bir şey yapması için kandırmak |
|
292 |
Öbek Fiiller |
coax someone to do something f.
|
birine bir şey yapması için ısrar etmek |
|
293 |
Öbek Fiiller |
compel (someone) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) zorlamak |
|
294 |
Öbek Fiiller |
compel (someone) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
295 |
Öbek Fiiller |
condescend to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) tenezzül etmek |
|
296 |
Öbek Fiiller |
condescend to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) lütfetmek |
|
297 |
Öbek Fiiller |
dare someone (to do something) f.
|
birine (bir şey yapma konusunda) meydan okumak |
|
298 |
Öbek Fiiller |
dare someone (to do something) f.
|
biriyle (bir şey yapma konusunda) bahse girmek |
|
299 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(birine bir şekilde) davranmak |
|
300 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(biriyle bir şekilde) konuşmak |
|
301 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(birine bir şekilde) yaklaşmak |
|
302 |
Öbek Fiiller |
do (something) by (one) f.
|
(birine bir şey) yapmak |
|
303 |
Öbek Fiiller |
do (something) by halves f.
|
(bir şeyi) yarım yamalak yapmak |
|
304 |
Öbek Fiiller |
do (something) by halves f.
|
(bir şeyi) üstünkörü yapmak |
|
305 |
Öbek Fiiller |
do away with (someone, something, or oneself) f.
|
(kendini, birini, bir şeyi) öldürmek |
|
306 |
Öbek Fiiller |
do away with (someone, something, or oneself) f.
|
icabına bakmak |
|
307 |
Öbek Fiiller |
do away with (someone, something, or oneself) f.
|
işini bitirmek |
|
308 |
Öbek Fiiller |
do away with (someone, something, or oneself) f.
|
intihar etmek |
|
309 |
Öbek Fiiller |
do away with (something) f.
|
(bir şeyi) durdurmak |
|
310 |
Öbek Fiiller |
do away with (something) f.
|
(bir şeyi) kaldırmak |
|
311 |
Öbek Fiiller |
do away with (something) f.
|
(bir şeye) son vermek |
|
312 |
Öbek Fiiller |
do away with (something) f.
|
(bir şeyden) kurtulmak |
|
313 |
Öbek Fiiller |
do something over f.
|
bir şeyi tekrar/yeniden dekore etmek |
|
314 |
Öbek Fiiller |
do something over f.
|
bir şeyi baştan dekore etmek |
|
315 |
Öbek Fiiller |
do something over f.
|
bir şeyi baştan yapmak |
|
316 |
Öbek Fiiller |
do something over f.
|
bir şeyi tekrar yapmak |
|
317 |
Öbek Fiiller |
drain (something) off to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) boşaltmak |
|
318 |
Öbek Fiiller |
drain (something) off to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) akıtmak |
|
319 |
Öbek Fiiller |
drain (something) off to (do something) f.
|
(bir şey yapmak) için (bir şeyi) tahliye etmek |
|
320 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek |
|
321 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için desteklemek |
|
322 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için teşvik etmek |
|
323 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için gayretlendirmek |
|
324 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması) için yalvarmak |
|
325 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) rica etmek |
|
326 |
Öbek Fiiller |
go about to (do something) f.
|
(bir şeyi başarmak için) gerekeni yapmak |
|
327 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) heves etmek/duymak |
|
328 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) istemek |
|
329 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) arzulamak |
|
330 |
Öbek Fiiller |
itch to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) heveslenmek |
|
331 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) koyulmak |
|
332 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
(bir işi yapmaya) girişmek |
|
333 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
canla başla (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek/odaklanmak |
|
334 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) odaklanmak |
|
335 |
Öbek Fiiller |
knuckle down to (do) (something) f.
|
kararlı bir şekilde (bir işi yapmaya) koyulmak/girişmek |
|
336 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak |
|
337 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
338 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
339 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için kandırmak |
|
340 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
341 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
342 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
343 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
344 |
Öbek Fiiller |
require (someone or something) to (do something) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) şart koşmak |
|
345 |
Öbek Fiiller |
require (someone or something) to (do something) f.
|
(birinin/bir şeyin bir şey yapmasını) gerektirmek |
|
346 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) kalkışmak |
|
347 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) koyulmak |
|
348 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) girişmek |
|
349 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) çalışmak |
|
350 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapma) girişiminde bulunmak |
|
351 |
Öbek Fiiller |
set out to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) niyetlenmek |
|
352 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir işin) başına oturmak |
|
353 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) oturmak |
|
354 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmaya) başlamak |
|
355 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) için oturmak |
|
356 |
Öbek Fiiller |
sit down to (do something) f.
|
oturarak (bir şeyi yapmaya) hazırlanmak |
|
357 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapması) muhtemel olmak |
|
358 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapması) olası olmak |
|
359 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapma) olasılığı olmak |
|
360 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) dayanabilmek |
|
361 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) kaldırabilmek |
|
362 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) gücü olmak |
|
363 |
Öbek Fiiller |
stand to (do something) f.
|
(bir şey yapması) yararlı olmak |
|
364 |
Öbek Fiiller |
tap (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için seçmek/atamak |
|
365 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek |
|
366 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapması için) aklını çelmek |
|
367 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya cezbetmek |
|
368 |
Öbek Fiiller |
think to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) düşünmek |
|
369 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek |
|
370 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek |
|
371 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) üstlenmek |
|
372 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapma) sorumluluğunu almak |
|
373 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) girişmek |
|
374 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) vadetmek |
|
375 |
Öbek Fiiller |
undertake to (do something) f.
|
(bir şey yapmayı) görev edinmek |
|
376 |
Öbek Fiiller |
welcome to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) davet etmek |
|
377 |
Öbek Fiiller |
welcome to (do something) f.
|
(bir şey yapmasına) izin vermek |
|
378 |
Öbek Fiiller |
welcome to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) teşvik etmek |
|
Phrases |
|
379 |
İfadeler |
(a) right to do something i.
|
bir şeyi yapma hakkı |
|
380 |
İfadeler |
(a) right to do something i.
|
bir şeyi yapma özgürlüğü |
|
381 |
İfadeler |
(a) right to do something i.
|
bir şeyi yapma izni |
|
382 |
İfadeler |
(the) right to do something i.
|
bir şeyi yapma hakkı |
|
383 |
İfadeler |
(the) right to do something i.
|
bir şeyi yapma özgürlüğü |
|
384 |
İfadeler |
(the) right to do something i.
|
bir şeyi yapma izni |
|
385 |
İfadeler |
requisition to (do something) i.
|
(bir şeyin yapılması için) talep/istek |
|
386 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
kendini zor tutmak |
|
387 |
İfadeler |
be as much as somebody can/could do (not) to do something f.
|
elinden geldiğince dayanmak |
|
388 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak |
|
389 |
İfadeler |
be as much as somebody can/could do (not) to do something f.
|
elinden geleni yapmak |
|
390 |
İfadeler |
be as much as somebody can/could do (not) to do something f.
|
bir şeyi zar zor/güç bela yapmak |
|
391 |
İfadeler |
be bousta (about to [do something]) f.
|
yapacak olmak |
|
392 |
İfadeler |
be bousta (about to [do something]) f.
|
yapmak üzere olmak |
|
393 |
İfadeler |
requisition to (do something) f.
|
(bir şeyin yapılmasını) istemek |
|
394 |
İfadeler |
requisition to (do something) f.
|
(bir şeyin yapılmasını) talep etmek |
|
395 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma cehenneme giderim daha iyi |
|
396 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
(bir şeyi) yapmaktansa/yapacağıma ölürüm daha iyi |
|
397 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölsem (bir şeyi) yapmam |
|
398 |
İfadeler |
would see (someone) in hell before (one) would (do something) expr.
|
ölürüm de (bir şeyi) yapmam |
|
399 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
400 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
401 |
İfadeler |
never (do something) expr.
|
siz siz olun |
|
402 |
İfadeler |
don't ever (do something) expr.
|
siz siz olun |
|
403 |
İfadeler |
let alone do something expr.
|
yapmak şöyle dursun |
|
404 |
İfadeler |
could do without (something) expr.
|
(bir şey) olmasa iyi |
|
405 |
İfadeler |
could do without (something) expr.
|
(bir şeye) rastlamam umarım |
|
406 |
İfadeler |
could do without (something) expr.
|
(bir şey) olmasın |
|
407 |
İfadeler |
could do without (something) expr.
|
(bir şey) almayayım |
|
408 |
İfadeler |
could do without (something) expr.
|
(bir de o) eksik kalsın |
|
409 |
İfadeler |
could/can do without something expr.
|
bir şey olmasa iyi |
|
410 |
İfadeler |
could/can do without something expr.
|
bir şeye rastlamam umarım |
|
411 |
İfadeler |
could/can do without something expr.
|
bir şey olmasın |
|
412 |
İfadeler |
could/can do without something expr.
|
bir şey almayayım |
|
413 |
İfadeler |
could/can do without something expr.
|
bir de o eksik kalsın |
|
414 |
İfadeler |
it's no crime to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak) suç değil |
|
415 |
İfadeler |
it's no crime to (do something) expr.
|
suç değil ya |
|
416 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmanın) zararı olmaz |
|
417 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmanın) zararı yok |
|
418 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmakta) bir sakınca yok |
|
419 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmakta) bir mahzur yok |
|
420 |
İfadeler |
it doesn't hurt to (have or do something) expr.
|
(bir şeyi yapmakta) beis yok |
|
421 |
İfadeler |
it takes two (to do something) expr.
|
(iyi geçim/kavga etmek) iki baştan olur |
|
422 |
İfadeler |
it takes two (to do something) expr.
|
(kavga etmek/anlaşmak) iki taraflıdır |
|
423 |
İfadeler |
it takes two (to do something) expr.
|
(kavga etmek/anlaşmak) iki kişiliktir |
|
424 |
İfadeler |
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmanın) zararı olmaz |
|
425 |
İfadeler |
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmanın) zararı yok |
|
426 |
İfadeler |
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmasında) bir sakınca yok |
|
427 |
İfadeler |
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmasında) bir mahzur yok |
|
428 |
İfadeler |
it wouldn't do (someone) any harm (to do something) expr.
|
(bir şeyi yapmasında) beis yok |
|
429 |
İfadeler |
(do something) at your (own) peril expr.
|
(bir şeyin) mesuliyetini (kendisi) alarak (yapmak) |
|
430 |
İfadeler |
(do something) at your (own) peril expr.
|
(bir şeyi kendi) mesuliyeti altında (yapmak) |
|
431 |
İfadeler |
(do something) at your (own) peril expr.
|
(bir şeyi) başına gelebileceklerden (kendisi) sorumlu olarak (yapmak) |
|
432 |
İfadeler |
(do something) at your (own) peril expr.
|
(bir şeyin) riskini/sorumluluğunu (kendisi) alarak (yapmak) |
|
433 |
İfadeler |
(do something) at your (own) peril expr.
|
(bir şeyi kendi) sorumluluğu dahilinde (yapmak) |
|
434 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) düşmez |
|
435 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) uygun değil |
|
436 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) işi değil |
|
437 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) göre değil |
|
438 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil |
|
439 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak bana düşmez, fakat ... |
|
440 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak bana uygun değil, fakat ... |
|
441 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak benim işim değil, fakat ... |
|
442 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak bana göre değil, fakat ... |
|
443 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak benim üstüme vazife değil, fakat … |
|
444 |
İfadeler |
in order for (someone or something) to (do something) expr.
|
(birinin/bir şeyin bir şey yapabilmesi/yapması) için |
|
445 |
İfadeler |
in order for (someone or something) to (do something) expr.
|
(biri/bir şey bir şey yapsın) diye |
|
446 |
İfadeler |
in order to (do something) expr.
|
(bir şey yapabilmek/yapmak) için |
|
447 |
İfadeler |
in order to (do something) expr.
|
(bir şey olsun) diye |
|
448 |
İfadeler |
in order to do something expr.
|
bir şey yapabilmek/yapmak için |
|
449 |
İfadeler |
in order to do something expr.
|
bir şey olsun diye |
|
450 |
İfadeler |
on course to (do something) expr.
|
(bir şeyi gerçekleştirme/yapma) yolunda |
|
451 |
İfadeler |
on course to (do something) expr.
|
(bir işi başarmaya/yapmaya) doğru giden |
|
452 |
İfadeler |
on course to (do something) expr.
|
(bir şeyi yapmaya/gerçekleştirmeye) doğru planlandığı/beklendiği gibi ilerleyen |
|
453 |
İfadeler |
on course to (do something) expr.
|
(bir şeyi gerçekleştirme/yapma) yolunda planlandığı gibi ilerleyen |
|
Proverb |
|
454 |
Atasözü |
if you want something done right, do it yourself
|
bir şeyi adamakıllı yapmak istiyorsan kendin yapacaksın |
|
455 |
Atasözü |
if you want something done right, do it yourself
|
kendi ununu kendin öğüt |
|
456 |
Atasözü |
if you want something done right, do it yourself
|
bir şey doğru/doğru düzgün yapılsın istiyorsan kendin yapacaksın |
|
457 |
Atasözü |
if you want something done well, do it yourself
|
bir şeyi adamakıllı yapmak istiyorsan kendin yapacaksın |
|
458 |
Atasözü |
if you want something done well, do it yourself
|
kendi ununu kendin öğüt |
|
459 |
Atasözü |
if you want something done well, do it yourself
|
bir iş iyi yapılsın istiyorsan kendin yapacaksın |
|
460 |
Atasözü |
if you want something done well/right, do it yourself
|
bir şeyi adamakıllı yapmak istiyorsan kendin yapacaksın |
|
461 |
Atasözü |
if you want something done well/right, do it yourself
|
kendi ununu kendin öğüt |
|
462 |
Atasözü |
if you want something done well/right, do it yourself
|
bir şey iyi/doğru yapılsın istiyorsan kendin yapacaksın |
|
Colloquial |
|
463 |
Konuşma Dili |
the first/last to do something i.
|
bir şeyi yapan/yapacak ilk/son (kişi) |
|
464 |
Konuşma Dili |
make a to-do about something f.
|
mesele yapmak |
|
465 |
Konuşma Dili |
be man enough to do something f.
|
(sokak ağzı) delikanlı olmak |
|
466 |
Konuşma Dili |
be man enough to do something f.
|
bir şey yapmak için yeterince cesur olmak |
|
467 |
Konuşma Dili |
be man enough to do something f.
|
bir şey yapmak için yeterince erkek olmak |
|
468 |
Konuşma Dili |
not be about to do something f.
|
bir şey yapmayı istememek/düşünmemek |
|
469 |
Konuşma Dili |
not be about to do something f.
|
bir şey yapmaya isteksiz olmak/niyeti olmamak |
|
470 |
Konuşma Dili |
can't do something for nuts f.
|
bir şeyi yapmaktan hiç anlamamak |
|
471 |
Konuşma Dili |
be in a position to do something about f.
|
bir konuda bir şeyler yapabilecek durumda olmak |
|
472 |
Konuşma Dili |
can't do something for nuts f.
|
hiç yapamamak |
|
473 |
Konuşma Dili |
be able to do something blindfold f.
|
gözü kapalı yapmak |
|
474 |
Konuşma Dili |
can't do something to save your life f.
|
hayatta/ölse yapamamak |
|
475 |
Konuşma Dili |
crave to (do something) f.
|
(bir şey yapmak için) yanıp tutuşmak |
|
476 |
Konuşma Dili |
crave to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) can atmak |
|
477 |
Konuşma Dili |
crave to (do something) f.
|
(bir şey yapmaya) heves etmek |
|
478 |
Konuşma Dili |
not bring oneself to do something f.
|
yapabilecek gücü kendinde bulamamak |
|
479 |
Konuşma Dili |
have nothing to do with somebody/something f.
|
doğrudan bir ilişkisi olmamak |
|
480 |
Konuşma Dili |
do something/anything about f.
|
değiştirmek için bir şey yapmak |
|
481 |
Konuşma Dili |
do something/anything about f.
|
baş etmek |
|
482 |
Konuşma Dili |
do something/anything about f.
|
başa çıkmak |
|
483 |
Konuşma Dili |
do something/anything about f.
|
bir konuda bir şey yapmak |
|
484 |
Konuşma Dili |
do (something) about f.
|
(birisi/bir şey) hakkında bir şey yapmak |
|
485 |
Konuşma Dili |
do (something) about f.
|
(birinin/bir şeyin) icabına bakmak |
|
486 |
Konuşma Dili |
do (something) about f.
|
(birisi/bir şeyle) ilgilenmek |
|
487 |
Konuşma Dili |
turn round and do something f.
|
kalkıp bir şey yapmak/söylemek |
|
488 |
Konuşma Dili |
turn round and do something f.
|
beklenmedik şekilde bir şey yapmak/söylemek |
|
489 |
Konuşma Dili |
turn round and do something f.
|
olmadık şekilde bir şey yapmak/söylemek |
|
490 |
Konuşma Dili |
turn round and do something f.
|
bir anda dönüp bir şey yapmak/söylemek |
|
491 |
Konuşma Dili |
turn round and do something f.
|
durup dururken bir şey yapmak/söylemek |
|
492 |
Konuşma Dili |
turn round and do something f.
|
durduk yere bir şey yapmak/söylemek |
|
493 |
Konuşma Dili |
turn around and do something f.
|
kalkıp bir şey yapmak/söylemek |
|
494 |
Konuşma Dili |
turn around and do something f.
|
beklenmedik şekilde bir şey yapmak/söylemek |
|
495 |
Konuşma Dili |
turn around and do something f.
|
olmadık şekilde bir şey yapmak/söylemek |
|
496 |
Konuşma Dili |
turn around and do something f.
|
bir anda dönüp bir şey yapmak/söylemek |
|
497 |
Konuşma Dili |
turn around and do something f.
|
durup dururken bir şey yapmak/söylemek |
|
498 |
Konuşma Dili |
turn around and do something f.
|
durduk yere bir şey yapmak/söylemek |
|
499 |
Konuşma Dili |
not so much as (do something) f.
|
(bir şeyi) kibarca yapmamak |
|
500 |
Konuşma Dili |
not so much as (do something) f.
|
(bir şeyi) normal bir şekilde yapmamak |
|